Halk Şiirimizde Güvercin
Yazar Mustafa çetin | |
Tuesday, 25 December 2007 | |
Motif olarak kuşlar halk şiirimizde çok kullanılır. Efsanevi Hüma kuşu, Tuti ya da Dudu kuşu, Leylek, Kumru, Kırlangıç, Keklik vs. bunların başında gelir. Bülbülün ise ayrı bir yeri vardır. Bülbül, gerek yalın olarak , gerekse gül ile olan macerası ile ciltler dolduracak kadar çok işlenmiştir bu şiirlerde. Geçen bir yazımızda keklikten söz etmiştik (sayı 280). Bu kez güvercinden örnekler vermeye çalışacağız.
Kutsal bir kuş olarak bilinen güvercine din kitaplarında ilk kez Tevrat’da rastlanır. Nuh peygamber tufanın dinip dinmediğini anlamak için gemiden bir güvercin uçurur. Bir müddet sonra bu güvercin ağzında suların çekildiğini gösteren bir zeytin dalı ile gemiye döner. Bu haber üzerine gemi Ararat dağına yanaşır ve içindekiler karaya çıkarak yer yüzünde görülen her türlü canlının çoğalmasını sağlar.
Hıristiyanlıkta, insanlara kardeşçe yaşama duygusunu, barışı, gönül sevincini götüren ve cennette mutluluğu, sevgiyi taşıyan yine kutsal bir kuş olarak bilinir ve sevilir. Büyük sportif yarışmalarda havaya uçurulan güvercinler bu inanışın en güzel örneklerindendir. İslam dinindeki inanışa göre de her türlü günahtan uzak, suçsuz bir kuştur. Ölen suçsuz insanların ruhu, güvercin kılığına girerek yer yüzünde uçar. Kısas-ı Embia’da, Hazret-i Muhammet’in İslam dinini yaymaya başladığı sıralarda saklandığı Hira dağı mağarasında örümceklerin ördüğü ağ üzerinde bir çift güvercinin yuva yaparak Peygamberi gizlediği anlatılır. Yine bir diğer inanışa göre de, güvercin, Hazret-i Muhammet’e duyduğu saygıdan dolayı Kabe’nin üzerine konmaz ve onun üzerinden uçmazmış. Bunlara dayanılarak İslam ülkelerinde özellikle Osmanlılarda güvercinler için cami, mescit, medrese ve büyük yapı çatılarında, kalelerde, surlarda küçük hücreler yapılırdı.
Anadolu’nun çoğu yerinde olduğu gibi İstanbul’da da, örneğin Yeni cami avlusunda, Süleymaniye’de, Eyüp sultan’da ve daha bir çok tarihi yapı önünde bol bol rastlanan güvercinleri Ahmet Haşim bir yazısında ne güzel tanımlıyor ; “... Çini gibi, Şark mimarisi tamamlayıcısı olan güvercinler, gökyüzünün her köşesinden üşüşerek kubbe ve minare olan yerlerde küme halinde toplanırlar. Sinan’ın en hakiki hayvanları, şadırvanlar etrafında fıskiye serpintileri ve su alaimsemaları içinde oynaşan bu lacivert kanatlardır....”
Yeryüzünde 80’e yakın türü vardır. Ak güvercin dışında diğerlerinin göğsü yanar döner, benekli. Siyah beyaz karışımı, gül rengi veya esmer tüylüdür. Gaga düz, zayıf, biraz yumuşak, dip kısmı etlidir. Bir özellikleri de yuvalarına sadık olmalarıdır. Ne kadar uzağa giderlerse gitsinler gene yuvalarına geri dönerler. Bu özelliklerinden yararlanarak insanlar onları askerlikte haberleşme aracı olarak kullanmışlardır. Çabuk ürerler ve kendilerine göre bir aile düzenleri vardır.
Tasavvufta ise manevi olarak gönül ve sır taşıyıcısı olarak tanınır. Makamdan makama sır, gönülden gönüle haber taşır. Hemen hemen her dervişin ruhu uyku sırasında güvercin kılığına girer. Bütün manevi makamları, gök katlarını, cennet ülkelerini dolaşır. Ruhlara gerekli mana ışığını getirir. Tanrının sevgili kullarına haber ve rısk taşır. Hızır ve derviş gibi değişik biçimlere bürünür.
13.yy’da yaşamış olan Bektaşiliğin piri Hacı Bektaş-ı Veli de bir efsaneye göre keramet göstermiş ve güvercin olup uçmuş. Kendisinden sonra yetişen hemen bütün Bektaşi şairleri pirlerinin bu mucizatına şiirlerinde, nefeslerinde yer vermişlerdir. Bu şiirlerde Hacı Bektaş’ın güvercin donuna girip yaptığı işler anlatılır ve övülür. Don kelimesi burada şekil, kıyafet, elbise anlamında kullanılmakta.
Ali geldim adım oldu bahane Güvercin donunda kondum cihane Abdal Musa oldum geldim zamane Arif anlar bizi nice sırdanız ( Abdal Musa 14.yy )
Güvercin donuna girmiş oturur Zemheride gonca güller bitirür Güzel şahım hayırlısın getirir Yetiş Allah, Ya Muhammet, Ya Ali
Güvercin donuna dalına konsam Arayup eksiğim özümde bulsam Çevrilip yolunda kurbanın olsam Yetiş Allah, Ya Muhammet, Ya Ali ( Pir Sultan Abdal 16.yy )
Güvercin donunda çıkıp oturan Hak der, yalvarırım Hacı Bektaşa Zemheride dost elmasın yetüren Hak der, yalvarırım Hacı Bektaşa ( Seyyityaroğlu 17.yy )
Güvercin donunda pervaz eyledi Rum erleri gelip niyaz eyledi Tevalla sırrına ağaz eyledi Hünkar Hacı Bektaş Veli Pirimiz ( Hilmi 19.yy )
Yunus Emre’de hakiki anlamı ile güvercin sözcüğüne ancak bir yerde rastlayabildik. Yolu üzerinde rastgeldiği bir ağaç ile konuşurken diyor ki ;
Gider idim yollar sıra Yavlak uzanmış bir ağaç Böyle lati, böyle şirin Gördüm aydur birkaç sır aç
Ağaç karır devran döner Kuş budağa bir kez konar Dahi sana kuş konmamış Ne güvercin, ne hod duraç
Yavlak : Çok fazla, Hod: Kendi, Duraç : Turaç kuşu, kekliğe benzer bir kuş. Kaygusuz Abdal, baharı anlatan bir şiirinde bahsediyor güvercin çiftinden.
Erişti bad-ı nevruz güls’tane Gülistan vaktı yetti kim uyane
Temamet yeryüzücünbişe geldi Behişte benzedi devr-i zamane
Güvercin çifti ile öte geldi Dudak dudağa verdi canı cane
Bir kuş, doğayı en güzel yönleri ile dile getiren Karacaoğlan’ın da gözünden kaçmamış. Diğer güzel hayvanların özelliklerine benzeyen ve ayrıca güvercin gibi edalı yürüyen, onun gibi güzel duruşlu bir yar istiyor mevlasından. İşte bir koşması :
Kadir mevlam budur senden dileğim Şöyle bir güzel ver gönlüm eyleyim Ellere veriken benim ne suçum Birinde bana ver gönlüm eyleyim
Güvercin topuklu hem ince belli Gerdanı bir karış püskürme benli Hemen Köroğlu’nun Ayvaz’ı dengi Bana bir suna ver gönlüm eyleyim
Güvercin duruşlu keklik sekişli Kıl ördek boyunlu ceylan bakışlı Tavus kuşu gib göğsü nakışlı Şöyle bir güzel ver gönlüm eyleyim
Karacaoğlan der ki yüzü bembeyaz Durayım divana edeyim niyaz Almadan kırmızı, elmastan beyaz Şöyle bir güzel ver gönlüm eyleyim 19.yy’da yaşamış olan Mesleki de zevk sahibi bir adam. O da Karacaoğlan gibi aynı özellikleri olan bir sevgiliyi arzu ediyor. Kadir mevlam senden bir dileğim var Ver bana bir yavru gönlüm eğlensin Ellere vermişsin nedir günahım Ver bana bir yavru gönlüm eğlensin Tavus kuşu gibi göğsü nakışlı Güvercin topuklu keklik sekişli Yavrusun aldırmış şahin bakışlı Ver bana bir yavru gönlüm eğlensin Güvercinler yuvalarını hafif şeylerden yaparlar. Evcil güvercin yetiştirmek ve beslemek için ise özel olarak hazırlanmış küçük evcikler yapılır. Bunlara güvercinlik denir. Bu terim askerlikte de kullanılıyor ve kalelerdeki küçük gözcü kulelerine de aynı ad veriliyor. Bundan başka eski piyade kayıklarının kıçında, öte beri koymaya mahsus küçük kamara veya ambar şeklindeki dolaba da güvercinlik denilirmiş. Yine Karacaoğlan’dan bir semai : Bire afet sürdür atın Geçer çağın demedim mi Harami olmuş gözlerin Yollar keser demedimmi Yıkılıp bağ ile bostan Ne umarsın bu nefisten Hüma gibi şol kafesten Bir gün uçar demedimmi Yürü hey kaşları kalem Sağ olursam seni bulam Güvercinliktir bu alem Konan göçer demedimmi Eti çok lezzetlidir. Gübresi de çiçek ve sebzeler için faydalıdır. “Etimi yiyen doymasın bokuma basan onmasın” diyen güvercin için 18.yy şairlerinden Savni, İlaçlar Destanı’nda hastalara şunları öğütlüyor. Kullanmak isteyenlerin Allah yardımcısı olsun. Sesini açmaya güvercin boku Baş ağrısına da tokmakla oku Mayasıl oldunsa bir bayır turbu Yahut ki falandan filan edelim Tüyleri kalın ve sık kanatları sivri ve geniş olduğu için saatte 100 km hızla 15 saat devamlı uçabilenleri de var. Ayrıca bu kuşlar havada uçarken takla atmaları ile de meşhurlar. Bu özellikleri Karacaoğlan’ın bir türküsünde geçiyor. Evlerinin önü bakla Çift güvercin atar takla Al koynunda beni sakla Sabahınan tana karşı Bu sözler Adana yöresinden derlenmiş bir türküde de yer alıyor. Evlerinin önü bakla Güvercinler döner takla Al beni yanına sakla Amman Amman ( aman ) dayanamam Seher vakti uyanamam El kızısın güvenemem Ve Kırım’dan derlenmiş sevilen bir türkü. Evlerinin önü pakla Güvercinler vurar takla Al meni koynunda sakla Ninne de yavrum ninne Esmer yarim ninne Ninne ninne Ankara’nın tanınmış oyun havası Misket onda da var güvercin : Güvercin uçuverdi Kanadın açıverdi Elin oğlu değil mi Sevdi de kaçıverdi A benim aslan yarim Dağlara yaslan yarim Dağlar cefa götürmez Sineme yaslan yarim Güvercinim uyur mu Çağırsam uyanır mı Misket orda ben burda Buna can dayanır mı A benim hacı yarim Başımın tacı yarim Eller bana acımaz Sen bari acı yarim Manilerimizden de örnekler vererek bu yazıya son verelim. Güvercinim havada Yavruları yuvada Kızlar kahve kavurur Çıngıraklı tavada Ak güvercin olaydım Cadde yola konaydım Gidip gelen yolcudan Ben yarimi soraydım Güvercin milen kurban Ağızından dilen kurban Yardan bir mektup aldım Okuyan dilen kurban Güvercin havadadır El yetmez yuvadadır Bir elim var koynunda Bir elim duadadır Güvercin vurdum kalkmaz Kanı kurumuş akmaz Küçükten bin yar sevdim Şimdi yüzüme bakmaz Güvercin bıçakladım Kanadın saçakladım Yari koynumda sandım Yastığı kucakladım İndim derede durdum Çifte güvercin vurdum Güzellerin içinde Bir çapkına vuruldum Güvercini vurdular Kanadını kırdılar Kız beni seviyordu Ona tuzak kurdular Güvercin vurdum uçtu Vardı bahçeye düştü Küçükken sevdiğim kız Şimdi yanımdan geçti Güvercinim düz beyaz Ayrı düştük biz bu yaz Hediyeni istemem Mektubunu sıkça yaz Yazan : Ali Esat BOZYİĞİT |